12 Nisan 2017 Çarşamba

BAYRAM, 23 NİSAN, ESARET, ÖZGÜRLÜK, ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL



Ne de güzel parıldıyordu yıldızlar...

Bu yıl her ne kadar devlet düzeyinde gerçekleştirilmesi planlanan resmi törenler iptal edilmiş olsa da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vatandaşlar ve tabii çocuklar tarafından kutlanacak. Bugün, bilinçli birer yurttaş olan anne-babalar için son derece önemli bir gün.


23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.

Evet, bunu hepimiz biliyoruz. Çocuklar da biliyor. Hatta çocukların diline dolanan şarkısı da var: İşteee bugün bir meclis kuruldu, sonraaa hemen padişah kovuldu. Bugün 23 Nisaaaan, hep neşeyle doluyor insan...

Nedir bu meclisi bu kadar anlamlı ve önemli kılan? “Çocuk bayramı işte” diyerek bugünü önemsiz ve anlamsız kılmak isteyenlere bazı hatırlatmaları yapmakta yarar var. Tabii bu hatırlatmaların içinde geçen “mevzu” onlar için bir anlam ifade edecekse...

23 Nisan; karnı aç, sırtı çıplak, sadece hayatta kalmanın derdinde olan bir insana yıldızları göstererek “bak ne kadar da güzel parıldıyorlar” demek gibi bir anlam ifade ediyor.

Oysa gerçekten güzel parıldıyordu yıldızlar... İnsanın insanca yaşadığı, herkesin okuma yazma bildiği, aydınlandığı, bilim insanlarının, sanatkarların yetiştirildiği, kadınların nihayet insanca muamele görüp vatandaştan sayılacağı, teba olmak yerine vatandaş olmanın mümkün olduğu bir rejimin pırıltısıydı...

Tarih bilginizi ve hafızalarınızı zorlayın! O yıllarda, halk elinde kalan bir ineği, bir çift çorabı ve bir tas çorbasıyla daha fazla evladını kaybetmeden huzur içinde yaşayıp gitmenin derdindeydi.

“Hasta adam”ın kol, bacak ve hatta diğer organlarının kimler arasında pay edileceğinin hesabını yapan işgal kuvvetlerine, emperyalist devletlere, karşı bir başkaldırı nasıl mümkün olabilirdi? Elbette 23 Nisan’da kurulan Meclis, yenilenmiş bir ülke ve yeni bir rejim özlemi duyan bir avuç idealist insanın, köhneleşmiş mevcut rejime ve onun korkak bürokratlarına karşı vereceği zorlu mücadelenin yeni yuvası olacaktı.

Özgürlük, hak, vatandaşlık vs. ne rüya!

- Hüküm sürdüğü yüzlerce yıl içinde nice şaşaalı dönemler geçirmiş ve belli dönemlerin “büyük gücü” olmayı başarmış olmasına rağmen artık miyadını dolduran Osmanlı Devleti artık “hasta bir adama” dönüşmüştü. Kendini korumaktan aciz, boyun eğmeyi tek çare gören İstanbul hükümeti artık basiretini yitirmişti.

- Rejim: Sırf dedesi, babası vs. devleti yönetti diye oğlu veya varislerinden biri ülkeyi yönetmeye devam ediyordu. Başarısızlık söz konusu olduğunda birkaç isyan haricinde, hanedanın karar vericileri dışında kimse yöneticileri” değiştirme hakkında/gücüne sahip değildi. Elbette gariban halk da o dönemde kendi kendini yönetmenin, vatandaş olmanın ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordu. Bilse de halk zaten kendi derdindeydi. İşte bu yüzden halkı “Kurtuluş”a ikna etmek de oldukça zor olacaktı.

- 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları (Hasan İzzettin Dinamo’nun benzettiği gibi) Argonotlar misali gemilerine binip özgürlüğe yol aldıklarında bir yıl sonra kurulacak meclisin ve 4 yıl sonra ilan edilecek cumhuriyetin hayallerini zaten kuruyorlardı. Ancak halkı ikna etmek zor olacaktı. Çocuğunun birini Trablusgarp’ta birini Balkan Savaşı’nda kaybetmiş bir anne, kalan tek oğlunu yeni savaşa göndermek ister miydi?

Bir yanda yeni bir mücadeleye isteksiz halk, diğer yanda “isyancılarının ölüm fermanlarını savuran” İstanbul hükümeti, bir yanda düşman kuvvetleri...

O mecliste;

- Halkı ikna etmenin, kurtuluşa inandırmanın yolları aranacaktı.

- “Kurtuluş”a inanan bir avuç insan İstanbul hükümetini düşmanla savaşa karşı ikna etmeye çalışacaktı.

- Düşmana, “topraklarımızdan çıkın yoksa zorla çıkartırız” uyarıları yapılacaktı.

- “Büyük Taarruz” için halk ve onların mebusları varını yoğunu birleştirerek düşmana öldürücü darbeyi vurmanın hesaplarını yapacaktı.

***

23 Nisan 1920, Cumhuriyet rejiminin ayak seslerinin duyulmaya başladığı gündür. Zira takvim yaprakları 29 Ekim 1923’ü gösterdiğinde Mustafa Kemal arkadaşlarına fiilen uygulanan rejimin adını koymanın zamanı geldiğini ifade eder. 29 Ekim, malumun ilanıdır!
  
19 Mayıs’ta atılan “umut” tohumları, 23 Nisan’da emeklemeyi geride bırakıp yürümeye başlamış, 30 Ağustos’ta rüştünü ispatlamış ve nihayet 29 Ekim’de artık kendi ayakları üzerinde durabileceğini cümle aleme göstermiştir. Bu dört sacayağının önemli bir parçasıdır 23 Nisan.

İşte belki de bu yüzden bu anlamlı gün, çocuklara hediye edilmiştir. Ve belki de bu yüzden bu bayram, her ne olursa olsun hem devlet hem de halk tarafından inadına kutlanmalıdır!

Çocuklar o günün kıymetini bilmeli, o günü sevmeli, o gün mutlu olmalı. O çocuklar yarın büyümeli ve bunları kendi çocuklarına anlatmalı!

Anneler, babalar!

O yıldızların pırıltısı bugün azalmış gibi.

Şimdi çocuğunuza gereken özeni göstererek ona bayram gibi bir bayram yaşatmanın vakti.

Onları; özgürlüğün, hakkın, hukukun, demokrasinin, vatandaşlığın, dünya insanı olmanın ne olduğunu iyice anlatarak büyütün.

Böyle büyütün ki çocuklarınız tarikatların, cemaat evlerinin, tacizin, haksızlığın, hırsızlığın, devlet şiddetinin, hukuksuzluğun pençesinde esir olmasın ve her daim haklarını aramayı bilsinler. Birer bilim insanı olsunlar, sanatçı olsunlar, kimsenin kulu kölesi olmasınlar, alınlarının teri, bileklerinin ve zekalarının gücüyle kazanç elde etsinler, onurlu yaşasınlar.

Kimse onların önüne yatmasın, kimse onlara rüşvet veremesin, kimse ahlaksızlığa teşebbüs edemesin.

Araya giren kara bulutlara inat, yıldızları yeniden parlatmak için bu 23 Nisan yeni bir umut olsun!

Mutlu bayramlar!

Ne de güzel parıldıyordu yıldızlar...

Bu yıl her ne kadar devlet düzeyinde gerçekleştirilmesi planlanan resmi törenler iptal edilmiş olsa da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vatandaşlar ve tabii çocuklar tarafından kutlanacak. Bugün, bilinçli birer yurttaş olan anne-babalar için son derece önemli bir gün.

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.

Evet, bunu hepimiz biliyoruz. Çocuklar da biliyor. Hatta çocukların diline dolanan şarkısı da var: İşteee bugün bir meclis kuruldu, sonraaa hemen padişah kovuldu. Bugün 23 Nisaaaan, hep neşeyle doluyor insan...

Nedir bu meclisi bu kadar anlamlı ve önemli kılan? “Çocuk bayramı işte” diyerek bugünü önemsiz ve anlamsız kılmak isteyenlere bazı hatırlatmaları yapmakta yarar var. Tabii bu hatırlatmaların içinde geçen “mevzu” onlar için bir anlam ifade edecekse...

23 Nisan; karnı aç, sırtı çıplak, sadece hayatta kalmanın derdinde olan bir insana yıldızları göstererek “bak ne kadar da güzel parıldıyorlar” demek gibi bir anlam ifade ediyor.

Oysa gerçekten güzel parıldıyordu yıldızlar... İnsanın insanca yaşadığı, herkesin okuma yazma bildiği, aydınlandığı, bilim insanlarının, sanatkarların yetiştirildiği, kadınların nihayet insanca muamele görüp vatandaştan sayılacağı, teba olmak yerine vatandaş olmanın mümkün olduğu bir rejimin pırıltısıydı...

Tarih bilginizi ve hafızalarınızı zorlayın! O yıllarda, halk elinde kalan bir ineği, bir çift çorabı ve bir tas çorbasıyla daha fazla evladını kaybetmeden huzur içinde yaşayıp gitmenin derdindeydi.

“Hasta adam”ın kol, bacak ve hatta diğer organlarının kimler arasında pay edileceğinin hesabını yapan işgal kuvvetlerine, emperyalist devletlere, karşı bir başkaldırı nasıl mümkün olabilirdi? Elbette 23 Nisan’da kurulan Meclis, yenilenmiş bir ülke ve yeni bir rejim özlemi duyan bir avuç idealist insanın, köhneleşmiş mevcut rejime ve onun korkak bürokratlarına karşı vereceği zorlu mücadelenin yeni yuvası olacaktı.

Özgürlük, hak, vatandaşlık vs. ne rüya!

- Hüküm sürdüğü yüzlerce yıl içinde nice şaşaalı dönemler geçirmiş ve belli dönemlerin “büyük gücü” olmayı başarmış olmasına rağmen artık miyadını dolduran Osmanlı Devleti artık “hasta bir adama” dönüşmüştü. Kendini korumaktan aciz, boyun eğmeyi tek çare gören İstanbul hükümeti artık basiretini yitirmişti.

- Rejim: Sırf dedesi, babası vs. devleti yönetti diye oğlu veya varislerinden biri ülkeyi yönetmeye devam ediyordu. Başarısızlık söz konusu olduğunda birkaç isyan haricinde, hanedanın karar vericileri dışında kimse yöneticileri” değiştirme hakkında/gücüne sahip değildi. Elbette gariban halk da o dönemde kendi kendini yönetmenin, vatandaş olmanın ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordu. Bilse de halk zaten kendi derdindeydi. İşte bu yüzden halkı “Kurtuluş”a ikna etmek de oldukça zor olacaktı.

- 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları (Hasan İzzettin Dinamo’nun benzettiği gibi) Argonotlar misali gemilerine binip özgürlüğe yol aldıklarında bir yıl sonra kurulacak meclisin ve 4 yıl sonra ilan edilecek cumhuriyetin hayallerini zaten kuruyorlardı. Ancak halkı ikna etmek zor olacaktı. Çocuğunun birini Trablusgarp’ta birini Balkan Savaşı’nda kaybetmiş bir anne, kalan tek oğlunu yeni savaşa göndermek ister miydi?

Bir yanda yeni bir mücadeleye isteksiz halk, diğer yanda “isyancılarının ölüm fermanlarını savuran” İstanbul hükümeti, bir yanda düşman kuvvetleri...

O mecliste;

- Halkı ikna etmenin, kurtuluşa inandırmanın yolları aranacaktı.

- “Kurtuluş”a inanan bir avuç insan İstanbul hükümetini düşmanla savaşa karşı ikna etmeye çalışacaktı.

- Düşmana, “topraklarımızdan çıkın yoksa zorla çıkartırız” uyarıları yapılacaktı.

- “Büyük Taarruz” için halk ve onların mebusları varını yoğunu birleştirerek düşmana öldürücü darbeyi vurmanın hesaplarını yapacaktı.

***

23 Nisan 1920, Cumhuriyet rejiminin ayak seslerinin duyulmaya başladığı gündür. Zira takvim yaprakları 29 Ekim 1923’ü gösterdiğinde Mustafa Kemal arkadaşlarına fiilen uygulanan rejimin adını koymanın zamanı geldiğini ifade eder. 29 Ekim, malumun ilanıdır!

19 Mayıs’ta atılan “umut” tohumları, 23 Nisan’da emeklemeyi geride bırakıp yürümeye başlamış, 30 Ağustos’ta rüştünü ispatlamış ve nihayet 29 Ekim’de artık kendi ayakları üzerinde durabileceğini cümle aleme göstermiştir. Bu dört sacayağının önemli bir parçasıdır 23 Nisan.

İşte belki de bu yüzden bu anlamlı gün, çocuklara hediye edilmiştir. Ve belki de bu yüzden bu bayram, her ne olursa olsun hem devlet hem de halk tarafından inadına kutlanmalıdır!

Çocuklar o günün kıymetini bilmeli, o günü sevmeli, o gün mutlu olmalı. O çocuklar yarın büyümeli ve bunları kendi çocuklarına anlatmalı!

Anneler, babalar!

O yıldızların pırıltısı bugün azalmış gibi.

Şimdi çocuğunuza gereken özeni göstererek ona bayram gibi bir bayram yaşatmanın vakti.

Onları; özgürlüğün, hakkın, hukukun, demokrasinin, vatandaşlığın, dünya insanı olmanın ne olduğunu iyice anlatarak büyütün.

Böyle büyütün ki çocuklarınız tarikatların, cemaat evlerinin, tacizin, haksızlığın, hırsızlığın, devlet şiddetinin, hukuksuzluğun pençesinde esir olmasın ve her daim haklarını aramayı bilsinler. Birer bilim insanı olsunlar, sanatçı olsunlar, kimsenin kulu kölesi olmasınlar, alınlarının teri, bileklerinin ve zekalarının gücüyle kazanç elde etsinler, onurlu yaşasınlar.

Kimse onların önüne yatmasın, kimse onlara rüşvet veremesin, kimse ahlaksızlığa teşebbüs edemesin.

Araya giren kara bulutlara inat, yıldızları yeniden parlatmak için bu 23 Nisan yeni bir umut olsun!

Mutlu bayramlar!


Yazar : Serra Sönmez Şen

Kaynak : www.icerikfabrikasi.com


Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'den Açıklama, "dövizlerinizi yönetemiyorsunuz"

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ülke ekonomisini daha sağlam bir zemine oturta bilmek için reel sektörün döviz konusunda daha te...