“ELİMİZDEN GELENİ YAPIYORUZ” LAFINI
HİÇ SEVMEM
Tahsin Öztiryaki Türkiye İhracatçılar Meclisi Yönetim
Kurulu Başkan Vekili. TİM Sektörler Konseyi Demir ve Demir Dışı Metaller Sektör
Kurulu Başkanı. Endüstriyel mutfak üreticisi Öztiryakiler firması murahhas
üyesi.
Öztiryakiler
2 jenerasyonda 15 kişiden 1250 kişiye ulaşmış bir dev. 118 ülkeye ihracat
gerçekleştiriyor. Kısa bir süre önce yurt dışında servis hizmeti de vermeye
başlamışlar. Endüstriyel mutfak kataloglarına giren tek Türk firması. Dünyada
aynı çatı altında en çok sayıda endüstriyel mutfak üreten firma olarak
geçiyorlar. İstanbul’da 200 bin m2’ye yakın fabrikada, buzdolabı, bulaşık
makinesi, fırın, tencere, çatal kaşık... Rusya’da 1.500 m2 kapalı 1.500 m2 açık
alanda elektrikli ve gazlı cihaz üretimi gerçekleştiriyorlar.
Endüstriyel
mutfak sektörü gelişimini turizme borçlu. Sahil turizmiyle başlayan macera,
ikinci hamleyi AVM fırtınasıyla yakalamış. Sonra ver elini inşaat çılgınlığı.
Duracağa benzemiyor.
Tahsin
Öztiryaki, üretimi, ekonomiye katkısı ve iş adamı kimliğiyle önemli bir patron.
Birlik ve sivil toplum kuruluşlarında bugüne kadar yaptığı çalışmalar ve temsil
ettiği ihracatçı iş adamı kitlesiyle hatırı sayılır bir sivil toplum gönüllüsü.
Kendi gönlünü ise teknolojiye ve Ar-Ge’ye kaptırmış biri. İnatçı ve ısrarcı.
Nereden anlıyoruz diyecek olursanız, yarım bıraktığı okulu 43 yıl sonra
bitirmiş, üniversite mezuniyet diplomasını almaya torunuyla gitmiş. Şakası yok,
derslere devam etmiş, mezuniyetten sonra gözüne kestirdiği üniversite sınıf
arkadaşlarını işe almış. “Ar-Ge’ci olmak isterdim”, diyor. Mutfak sektörünün
geleceğini hepimizden biraz farklı hayal ediyor. Örneğin, “Gelecekte alışverişi
kapıya drone’lar mı bırakacak? Yemeği tencerede mi pişeceğiz?” gibi fütürizm
kokan soruları var. Ben cevaplayamadım... Ama ben sordum o yanıtladı:
İhracatçı firmalar ıstıraplı. Üretimini
Bulgaristan, Romanya gibi ülkelere kaydırmayı planlayanlar olduğu gibi çoktan
gidenler de var... Ne oluyor, ne diyorsunuz?
Tavsiyem bir
yere gitmesinler. Türkiye’de kalmaya devam edeceğiz. Türkiye vazgeçilebilecek
bir ülke değil. Ne turizmi açısından, ne sanayisi açısından, ne üretebilirlik
açısından. Bulgaristan’a giden arkadaşlarımız gideceklerse orada, ne buradaki
işçi kalitesini bulacaklar, ne de işin huzurunu. Biz Rusya’da çalışıyoruz,
kolay değil oradaki elemanlarla çalışabilmek, standartlarına uyabilmek.
Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar güvende ve huzurlu hissedemezler.
Bunlar gelip geçici şeyler.
Ekonomik daralmadan siz nasıl
etkilendiniz?
Biz
etkilenmedik. 118 ülkeye ihracat yapıyoruz, dünyadaki turizmi, dünyadaki
gelişimi takip eden bir firmayız. Turizmin olduğu noktalarda, yatırımların
olduğu bölgelerdeyiz. O bölgelerdeki yatırımları takip ederek her sene
ihracatımızı artırdık, iç pazar payımızı da artırıyoruz aynı zamanda.
Çin’e kadar
gittiğimizde İtalya’dan sonra tek tedarikçi ülke biz sayılabiliriz.
Fiyatlarımız çok uygun, kalitemiz iyi. Firmalar kaliteli mal üretmeli,
tasarımla ilgili çalışmalar yapmalı, inovasyona bakmalı. Sektörümüzde
Türkiye’deki tek Ar-Ge Merkezi olan firmayız.
Piyasa sürekli beklemede... Şimdi de
referanduma endeksli bekleme var. Haksız sayılmazlar. Ne tavsiye edersiniz?
Tavsiyem
hayata devam etmektir. Dünyayla entegre olmuş 60 bin tane ihracatçı firmanın
olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ben bu duraksamaların geçici olduğunu ve muhakkak
durakladıktan sonra daha hızlı yukarı çıkabileceğimize inanıyorum. İnanmasam
1.250 işçiyle birlikte zorlanırız. Bunları söylerken de söylemek adına
söylemiyorum. İnanmasam yarın bizim elemanlarımızın birçoğunu kapıya koymak
lazım ki, böyle bir şey yok. Hala eleman alıyoruz. Eleman bulmakta
zorlanıyoruz.
İyimser olmanızın nedeni ne?
İyimser
olmazsak sonuca varamayacağız. Hayatımız yollarda geçiyor, firmada 45 kişilik
ihracat kadromuz var, neredeyse seyahat acentesi gibi. Hiç kimse bir yerde
durmuyor. Biz sanayiciler, ihracatçılar olarak elimizden gelen her şeyi
yapıyoruz. Bu “elimizden gelen” lafını da hiç sevmem aslında. Elimizden geleni
değil, hakikaten yapıyoruz. Yeni dünyada yarın tencereden mi yemek pişireceğiz
bilmiyorum. Yarın sebzeleri pazardan mı alacağız yoksa bize “drone”la mı
gelecek kapıya? Bin tane yeni şey var. Bunları araştıracak ve bu dünyaya
paralel gidecek beyinler yetiştirmeye çalışıyoruz. “...Şu makineyle, şu paslanmazla
bas, şununla kes bununla biç...” eğitiminin dışında, dünya nereye gidiyor
sorusunu tartışmamız gerekiyor. Ar-Ge’ye ayırdığımız pay %1,5’lar civarında.
Türkiye’den biraz daha yukarıda. Türkiye 0,90’larda şu anda...
Rakipleriniz kimler? Aranızdaki fark
kaç yıl?
Teknolojide
Almanlar, tasarımda İtalyanlar. Biz 50 yıl önce Bakırcılar Çarşısı’ndan çıkmış,
dedemin, babamın bakırcı olduğu, taş taş üstüne koyarak ufak bir işletmenin
bugünlere geldiği firmalardan bir tanesiyiz. İtalyanlar bizden 50 yıl önce başlamış
bu işe. Şu anda bizden 10 yıl ilerdeler sadece. Hepsine yaklaştık.
43 yıl sonra Yıldız Teknik
Üniversitesi Makine Fakültesi’nden diploma almışsınız. Memur olsanız maaşınız
artardı, sizin ne işinize yarayacak?
Üniversiteye
girdiğimde Türkiye’nin çok zor yıllarıydı. Zannedersem iki sene veya üç sene
bütün okullar tatil olmuştu. O zaman da bizim şirketimizin kuruluş yılları,
işlerin henüz başlarındayız. İki ağabeyim vardı. O dönemde Irak’la ticaret
başladı. Sınıf arkadaşlarım durakta taranıp öldürüldüler, okula gidiyoruz bir
kapıdan giriyor öbür kapıdan çıkıyoruz. Ahdettim, döndüm bitirdim.
Torun yaşındaki çocuklarla derslere
girdiniz mi hakikaten?
Girilmesi
gerektiği kadar girdim. Bir dersimden de devamsızlıktan kalmıştım. Ama bütün
imtihanlara gittim, geceleri çalıştım, arkadaşlarla bir araya geldik. Bizim
evde çalıştık akşamları. Onların gittiği kafeler var, oralarda ders çalıştık.
Ne katkısı oldu size?
Bir defa
gençlerinin bugünkü durumunu tespit ettim. Şu andaki okul ortamının hakikaten o
dönemlere göre çok daha yaşanabilir olduğunu gördüm. Arkadaşlarımızın dünyayla
ilişkilerinin bizim dönemimizden biraz daha az olduğunu, derslere daha çok
odaklandıklarını gördüm.
Şunu mu anlamalıyım; sizin
döneminizde iletişim araçları kısıtlıydı ama dünyaya entegreydiniz. Yeni neslin
her türlü aracı var ama daha az dünyaya odaklı...
Ya da ben
onları göremiyordum. Ellerindeki aletlerle iletişim içindeler. Herkes bu
bilgisayar teknolojisinden, mobil teknolojiden istifade ederek yaşıyor. Biz
daha çok bir araya geliyorduk.
Gözünüze kestirdiğiniz, ben bunu
alırım şirkete dediğiniz birisi oldu mu?
Çoğunu
aldım. Hepsiyle çalıştım. İlk çalışmalarını bizde yaptık, yürüdük, hala da var
gelenler. İyi sınıf arkadaşlarım, başarılı da arkadaşlarım oldu. Hepsi benle
beraber iki sene çalıştılar. Ben onlara ilk tecrübelerinizde bizimle birlikte
yürüyeceksiniz, sonra önünüz açık dedim.
“Bir daha dünyaya gelsem Ar-Ge’ci
olmak isterdim”, demişsiniz...
Ben
teknoloji okumak isterdim. Türkiye’de patent müessesesinden ödül almış
firmalardan birisiyiz. Arçelik’ten sonraki ikinci firmayız. Biz Ar-Ge’ye önem veren,
yeni fikirleri hayata geçirmek isteyen, yeni fikirlerle ayakta kalacağımızı
bilen bir firmayız.
Eski çalışanlarınızdan birisi sosyal
mecrada “orası bir aile şirketi kurumsallaşmamış...” demiş...
Doğru
söylemiş, hala aile şirketi. Aile şirketi olmak iyi bir şey. Aile şirketinin
iyi yönetilmesi çok önemli.
Kararlar iki dudağınızın arasında mı
bunun için mi söylüyorlar?
İki
dudağımızın arasında değil. İki dudağımızın arasından bir karar çıkar ama
muhakkak ondan sonraki kurumsallaşma çalışmaları içerisinde birilerine çarpar.
Şirket değerini nasıl ölçüyorsunuz?
Ölçütünüz mü?
Şirketin
değerinin, benim, ağabeyimin, yeğenlerimin, yönetim kurulu üyelerimin, şirket
çalışanlarının, şirketin gittiği yoldaki heyecana göre ölçülmesi gerektiğine
inanıyorum. Bu işin hikayesi satın alınmalı. Şirket değerleri her zaman
isteneni vermez. Şirketin hikayesi yoksa, hikayesini geliştirmek istemiyorsa,
geleceği yoksa, gelecekle ilgili birtakım beklentileri yoksa bence istediği
kadar değerli olsun. Artık dünyada sadece şirkete kazandıracak bir şey yapmanın
satış açısından, tanınırlık açısından bir faydası yok.
Yazar : Yaprak Özer
Kaynak : www.icerikfabrikasi.com