Eyvah buluş yaptım!
Bu yazıda
sizi, girişim-yatırım ekosistemimizin görülmeyen bir yönüne davet edeceğim. Tüm
girişimcilerin, bilgi teknolojileri alanında ya da ille de yapay zeka, sanal
gerçeklik gibi işler yapması gerektiğini sanan, girişimcinin makbulünün 18-25
arasında gençlerden oluştuğuna inanan, uzmanı olmadığı alanlarda parasını
büyütmek üzere yatırım yapan, ibrenin hayalleri değil karı gösterdiği bir
ortamda “iş bilmeyen” bilim insanlarının ortaya çıkması mümkün olmuyor. Ben de
bu pencereyi “iş bilmesi” beklenmemesi gereken mucit ve girişimciler için
aralıyorum. Girişim-yatırım ekosistemimize duyurulur.
Anlatacağım
hikaye yaşam bilimleri platformunda, hayatımıza kalpten dokunan bilimsel bir
çalışmanın ürünü. Prof. Dr. Tuğba Tunalı Akbay, Marmara Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi’nde, biyokimya alanında uzmanlaşmış araştırmacı bir öğretim
üyesi. Lafı uzatmayayım, “puremilk” (saf süt) adında bir projenin sahibi. Bütün
günü üniversite ve laboratuvarda geçtiği için şirket kurmak, yatırımcı peşinde
koşmak ve veya ürün-ambalaj-lojistik-pazarlama gibi kavramlara uzak. Gelin
görün ki, patentli şahane bir fikri, uluslararası ödülü var. TÜBİTAK’la
geliştirilmiş prototipi var, ürünü yok. Kendisine yaklaşan yatırımcılardan
korkuyor, devletten daha fazla yön göstermesini bekliyor. Nedenlerini de
aşağıda anlatıyor.
Yeri
gelmişken geliştirdiği ürünün henüz dünyada bir benzeri olmadığını söylemek
isterim. Özetle yeni doğum yapmış emziren annelerin sütünde bebeğe zarar
verebileceği düşünülen her maddeyi filtreden geçirerek, saf anne sütü vermesini
sağlayacak bir filtreden söz ediyoruz. Mucize yani. Nikotin de geçmiyor, ağrı
kesici de antidepresan da... Hadi gelin hikayaye girelim;
Proje kaç yıldır elinizde?
2010 yılında
patent başvurusunu yaptım. 2012'de, TÜBİTAK projesine başladım.
2014'te patentini aldım. 2015'te bitirdim. Aklımda kalan ya da
yapmadığım bir şey kalmasın diye üniversitenin proje yardımlarıyla geliştirmeye
devam ettim. TÜBİTAK ile güzel yol aldım; prototip elde ettim. Benim artık
elimde çalışan bir ürünüm var.
Sorun ne?
Ürünün
dünyada bir örneği olmadığı için hangi mevzuata tabi olacak tartışması
yapılıyor; Sağlık Bakanlığı mı yoksa Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı mı...
Ürün tıbbi mi yoksa gıda mı? Sağlık Bakanlığı bizle ilgili değil dedi.
Sebep?
Çünkü ürünüm
olmayan, yapılmamış bir şey olduğundan şu ya da bu sınıfa girer diyen bir kişi
çıkamıyor. Bana fikir verenler, su filtresi gibi düşünmemi, merdiven altı
üretmemi tavsiye ediyor. Hatta,“ Tuğba Hocam hiçbir mevzuata tabi olmadığınız
için çok rahatsınız. Her ne sınıfa sokmak isterseniz onun üzerine gidip,
zorlayın...” diyorlar.
Zorlasanız mı?
Komik olan
taraf da bu, ben akademisyenim ve laboratuvardayım. Bir ürünün iş planı
hazırlanmasını, pazar analizini, piyasaya çıkması için kriterleri, pazarlama
stratejilerini, reklamı araştırdım. Bunlardan hiç haberim yoktu. Diyorum ki
hangi ürünle ortaya çıksam? Birinin bana sigara içen anneler için, antidepresan
kullanan anneler için, şeker hastası anneler için, saç boyayan anneler
için...gibi gibi ürün geliştir demesi lazım.
Yol gösteren yok mu?
Karşıma bir
sürü insan çıkıyor. “Pazar analizini ben yapayım, bana yüzde 10 pay ver” ya da
“patentine ortak olayım”, diyen bile var. Öyle garip işler ki.
Şaşkınlıkla dinliyorum sizi.
Türk Patent
Enstitüsü çağrısı üzerine İnovasyon Fuarı’na gittim. Projenizi destekliyoruz,
mutlaka yer alın dediler. Stand verdiler. Bir kuyumcu geldi, baktı baktı, “sen
bunu yapmışsın” diye başladı. Bana SEN diye hitap ediyor! Sonra, “Ben sana 500
bin vereyim, sen seneye bana kaç para vereceksin” diye sordu. Anlatmaya
çalıştım, anlatamadım. Daha sonra beni başka bir yerde görüp,
''Sen hala buna para bulamadın mı?'' diye de
sordu.
Projeniz uluslararası ödül almış.
2016
yılında, Türk Patent Enstitüsü’nün Türkiye'den seçtiği kadın
girişimcilerden biri oldum. Dedim ki, “ben girişimci falan değilim, patent
başvurusu yapmış bir üniversite hocasıyım.” Aldığım yanıt: “Yok hocam, sizin
projenizi seçtik, Kore'ye göndereceğiz.” Nasıl demeye kalmadı. “Hocam,
ülkemizi temsil etmek olarak düşünün”, dediler. Benimle iki kadın girişimci
daha vardı. Hepimiz orada ödül aldık. Ben gümüş madalya aldım.
Çok önemli değil mi?
Benim için
önemli bir adım olmakla beraber meslekte kendi çabalarımla bir yerlere gelmeye
çalışıyorum. Alkışa ihtiyacım yok. Proje benim oyuncağım oldu. Projenin her
aşamada çalıştığını gördükçe ve bir üst kademeye geçtikte, örneğin yüzde 97
uzaklaştırabildiği bir maddeyi yüzde 98- 99’a hatta yüzde 100’e yaklaştırınca,
bazen kendim inanmıyorum.
Ürünün kullanımını tarif eder
misiniz?
Anne sütünü
sağdı, sütü biberonun içine koydu. Çay poşeti düşünün, içerisine
daldırıyorsunuz, yarım saat bekletiyorsunuz. Çıkardığınızda, hiçbir zararlı
madde sütte kalmıyor. Yani, hepsi daldırdığınız malzemenin üzerine toplanıyor.
Bir anten gibi tutuyor ve üzerine çekiyor.
Ne tür maddeler?
İstediğiniz
maddeye göre spesifik oluyor. Kişiye özel bile üretilebilir. İlacın filtresi
benim ağımda olmasa da üretmemiz iki gün sürmez.
Bu işin bir hikayesi olmalı anlatır
mısınız?
Kendi
yaşadığım bir süreç, doğum sonrası dönem bel fıtığı oldum. Hastane hastane
dolaştım çocukla. Parasetamol içerikli ilaçlar veriyorlar, kortizon iğnesi
yapalım diyorlar. Ağrıyı kesebilir ama emzirdiğiniz için çocuğunuza geçebilir,
süt vermeyeceksiniz diyorlar. İlaç kullanmadım ama ağrıya dayanamayıp çok
ağladığım dönemler oluyordu. Kimya kökenliyim, istenmeyen maddeler nasıl
uzaklaştırılır diye düşünmeye başladım... Araştırdım, böyle bir uygulama yok.
Sonra birkaç tane üniversitede proje ekibiyle görüştüm. Bir yol buldum. Sakın
fikrinizi kimseye söylemeyin, önce gidin, patentinize başvurun dediler. Zaten
bulduğum yol patent aldı.
O yolu bir anlatır mısınız?
Aşı mantığı
ile çalışıyor. Bir yüzeyin üzerinde anten gibi antikorlar var. Bu antikorlar,
sigara içindeki nikotin antikoru, tansiyon ilacı ise tansiyon ilacının antikoru,
yüzey nano bir yüzey. İnsan sağlığına zararlı olmayan, bu stentlerin yapıldığı
FDA onaylı nano teknoloji polimer yüzeye antikoru bağlıyorum.
Şu ana kadar kaç kişi üzerinde
denediniz?
Kişilerle
denemiyorsunuz. Bunun denemesi, ancak etik izin alarak anne sütü toplama
yoluyla olabiliyor. Çok zor. Örneğin sigara içen anne bulmak kolay değil. Zaten
yeni doğum yapmış kadınlar sütünü vermek istemiyor. Asistanlar, ağlaya ağlaya
geliyordu. En sonunda Zeynep Kamil’in bahçesine çıktılar, emziren bir kadın görünce,
“abla birazcık bize süt versene” diye yalvarmaya başladılar. Türkiye'de
bilim, hokkabazlık. Yakın çevrem yaşadıklarını yaz diyor. Her günümüz bir olay.
Bir iki TV programına çıktım telefonlar susmadı; “Kızım antidepresan kullanıyor
sütünü sağıp atmak zorunda kalıyoruz. Bebeğe süt veremeyince daha çok ağlıyor.
Daha çok depresyona giriyor. Filteyi nereden buluruz?... “Yüksek mimarım, doğum
yaptım, bebeğim 6 aylık oldu, saçımı boyatmak istiyorum malzemeler süte geçecek
diye korkuyorum, filtrenizi nereden bulayım?” diye soruyor. Filtre var ama yok!
Bundan sonraki dönemde ne olacak?
Ticarileştirilmesi
için uğraşıyorum. İlk önce şirketleşmem gerekiyor. Bunu da akademisyen olduğum
için ancak Teknopark’ta yapabiliyorum. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na
yöneldik.
Patenti Türkiye’den almak, dünyada
koruma altına almak anlamına geliyor mu? Yoksa zaman sizin aleyhinize mi
işliyor?
Evet,
aleyhime işliyor, amatör düşünceyle ulusal patente başvurdum. Eğer bunu
üretmeyeceksiniz uluslararası patenti çok düşünmeyin dediler. Şuan ki aklım
olsa daha profesyonel bir sistemle giderdim tabii. Uluslararası patent başvuru
sürecini kaçırdım. Hatta fikri yurt dışından çalarlar diye TÜBİTAK’ta yaptığım
çalışmaları bile korkumdan yayınlayamadım.
Teklif yapan yok mu?
Birkaç grup
geldi ama çok ciddi bir teklif yok, işi değil, yüzdesini konuşmaya başlıyorlar;
“Bana yüzde kaç pay vereceksin?”
Acaba ürünün hiç ortaya
çıkamamasından daha mı iyi?
Ciddi bir
teklif gelse zaten kabul edeceğim.
Profesör titrinizle alışık
olmadığımız bir şey yapıyorsunuz, farkında mısınız?
Çok zengin de olabilirsiniz.
Evet,
olabiliriz. Ama hayatımız buna bağlı değil. Türkiye'de ben
“girişimcicilik” oynayamam. Öyle bir hale gelmiş ki, o yatırımcının önüne gidip
benim böyle bir projem var... bu yatırımcının önüne gidip, şunları yapmak
istiyorum diye anlatmak olmuyor. İki yazılım yapmış çocukla aynı kefeye
konulmak istemiyorum. Onların da mutlaka bir değeri vardır. Hakikaten
girişimcicilik oynanıyor. Oyun bu, hiçbir şey yok sonunda. Teknopark’a gidin,
bir sürü şirket kapanıyor. Niye kapanıyor? Girişimcicilik oyununa gelmiş
çocuklar...
Yazar : Yaprak Özer
Kaynak : www.icerikfabrikasi.com